7 Ağustos 2012 Salı

İÇGÜDÜLER EVRİMLE GELİŞEMEZ


Evrimciler, hayvanların davranışlarının birçoğunun içgüdüsel olduğunu söylerler, ancak önceki bölümlerde de belirtildiği gibi içgüdülerin kaynağını, içgüdüsel davranışların ilk olarak nasıl oluştuklarını, hayvanların sahip oldukları bilgileri ve davranışları nasıl edindiklerini açıklayamazlar. Ancak çok cevapsız kaldıklarında bazıları ortaya şöyle bir iddia atar: "Hayvanlar tecrübe yoluyla bazı davranışları öğrenirler ve bu davranışların iyi olanları doğal seleksiyon tarafından seçilir. Daha sonra bu iyi olan davranışlar kalıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarılır."



Bu iddiadaki mantık hatalarını ve bilim dışılığı görebilmek için çok fazla düşünmeye gerek yoktur. Şimdi, evrimcilerin bu iddialarındaki yanılgıları sırasıyla inceleyelim.



1. "Faydalı davranışların doğal seleksiyon İle seçildiği" İddiasındaki yanılgılar:



Darwin'in ortaya attığı evrim teorisinin temel mekanizmalarından biri doğal seleksiyondur. Doğal seleksiyon, "bir canlı için faydalı olan bir değişimin (bu değişim yapısal olabilir veya hayvanın davranışları ile ilgili olabilir) diğerlerinin arasından seçilerek o canlıda kalıcı hale gelmesi ve bu şekilde bir sonraki nesle aktarılması" anlamına gelmektedir.

Bir akla veya şuura sahip olmayan canlıların, yavrularına şefkat göstermelerinin, onları koruyup beslemelerinin bir tek açıklaması vardır: Tüm canlılar Allah'ın ilhamıyla hareket ederler. Örneğin bu resimdeki dalgıç kuşu Allah'ın ilhamı ile yavrusunu beslemektedir.

Ancak bu iddiada gözden kaçmaması gereken son derece önemli bir nokta bulunmaktadır: Darwin'in bu tezi doğayı, faydalı ve zararlı davranışları ayırt edebilen, bilinçli ve karar verebilen bir güç olarak göstermektedir. Doğada bu ayrımı yapabilecek herhangi bir güç veya bilinç bulunmamaktadır. Ne hayvanın kendisi, ne de doğada bulunan herhangi bir varlık "hangi davranışın yararlı olduğu" kararını verebilecek bir yeteneğe sahip değildir. Bu seçimi sadece, doğayı ve söz konusu canlıyı yaratmış olan bilinç ve akıl sahibi bir Varlık yapabilir.


Aslında Darwin'in kendisi de karmaşık ve faydalı davranışların doğal seleksiyon yoluyla kazanılmış olmasının imkansız olduğunu itiraf etmiş, ancak kendi iddiasının hayal gücüne daha uygun olduğunu ve bu nedenle saçma olmasına rağmen bu iddiayı sürdürdüğünü belirtmişti:



Sonunda, yavru guguğun üvey kardeşlerini yuvadan atması, karıncaların köleleştirmesi… gibi içgüdüleri, özellikle bağışlanmış ya da yaratılmış içgüdüler olarak değil de bütün organik yaratıkların ilerlemesine yol açan genel bir yasanın, yani çoğalmanın, değişmenin, en güçlülerin yaşamasının ve en zayıfların ölmesinin küçük belirtileri olarak görmek, mantıklı bir sonuç çıkarma olmayabilir, ama benim hayal gücüm için çok daha doyurucudur. Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 310



Türkiye'nin önde gelen evrimcilerinden Prof. Dr. Cemal Yıldırım ise annenin yavru sevgisi gibi davranışların doğal seleksiyon ile açıklanamayacağını şöyle itiraf etmektedir:



Annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsal öğe içermeyen "kör" bir düzenekle (doğal seleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır? Biyologların (bu arada Darwinciler'in) bu tür sorulara doyurucu yanıt verdiklerini söylemek güçtür, kuşkusuz. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s. 185



Cemal Yıldırım bir evrimci olmasına rağmen "annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsal öğe içermeyen "kör" bir düzenekle (doğal seleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır?" diyerek teorinin önemli bir çıkmazını dile getirmektedir.
Bilinci ve aklı olmayan bu canlılarda birtakım manevi özellikler bulunduğuna ve bu manevi özellikleri kendi iradeleriyle kazanmaları mümkün olmadığına göre bunu onlara veren bir güç olmalıdır. Doğal seleksiyon mekanizması ve doğanın kendisi, ne şuura, ne de bu manevi özelliklere sahip değildirler ve bu nedenle canlıların sahip oldukları bu özelliklerin kaynağı olamazlar. Çok açık olarak görülen gerçek şudur: Tüm canlılar Allah'ın iradesinin ve kontrolünün altında yaşarlar. Bu nedenledir ki, bilinçsiz canlıların yaşadığı doğada sık sık, insanı hayrete düşüren, "bu hayvan bunu nereden biliyor" veya "bu hayvan bunu nasıl düşünebilir?" dedirten hayret ifadelerimize neden olan, son derece bilinçli davranışlar görürüz.


2. Doğal Seleksiyon yoluyla kazanılan davranışların kalıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarıldığı İddiasındaki yanılgılar:



Evrimcilerin iddialarının ikinci aşamasında ise doğal seleksiyon yoluyla kazanılan davranışların kalıtım yoluyla sonraki nesillere aktarılmaları gerekmektedir. Ancak bu iddiaları da bir çok yönden tutarsızlıklarla doludur. Her şeyden önce hayvanlar tecrübe yoluyla bir davranışı öğrenseler bile, sonradan kazanılmış bir davranışın genetik olarak bir sonraki nesle aktarılması imkansızdır. Öğrenilen bir davranış sadece bu tavrı öğrenen canlıya ait olur. Bir davranış şeklinin canlının genlerine aktarılması kesinlikle mümkün değildir.



Evrimci Gordon R. Taylor, bazı biyologların, davranışların kalıtımsal olarak sonraki nesillere aktarılabildiği iddiasını, "acınacak" bir iddia olarak değerlendirmektedir:



Biyologlar belirli bazı davranış şekillerinin kalıtımının mümkün olduğunu ve aslında bunun gerçekten görüldüğünü kabul ederler. Dobzhansky şunu iddia etmektedir: "Tüm beden yapıları ve fonksiyonlar, hiçbir istisna olmaksızın, çevresel zincirler sırasında oluşan kalıtımın ürünleridir. Bu durum, hiçbir istisna olmaksızın tüm davranış şekilleri için de geçerlidir". Bu doğru değildir ve Dobzhansky gibi saygın birinin bunu dogmatik olarak savunması acınacak bir durumdur. Bazı davranış şekillerinin kalıtımsal olduğu doğrudur; ancak tümünün kalıtımsal olduğunu söylememize imkan yoktur.



Açık olan gerçek şudur ki, genetik mekanizma, belirli bazı davranış biçimlerini nesilden nesile aktarabildiğine dair en küçük bir belirti bile göstermemektedir. Genetik mekanizma sadece protein üretir. Belirli hormonlardan daha fazla üreterek, davranışı genel olarak etkileyebilir örneğin bir hayvanı daha agresif veya daha pasif yapabilir veya bir canlıyıannesine daha bağımlı hale getirebilir. Ancak yuva yaparken gereken bir dizi hareket gibi belirli bir davranış programını nesilden nesile aktarabildiğine dair hiçbir delil yoktur.


Her canlı türünün, örneğin bir denizatının, bir memelinin veya bir kuşun kendine özgü davranış şekli vardır. Öyle ise evrimcilerin iddia ettiği gibi bir canlı biyolojik olarak evrim geçirmişse, davranışlarının da evrimleşmesi gerekirdi. Oysa bu akla ve mantığa aykırı bir şeydir.
Eğer davranış gerçekten kalıtımsal ise, o halde nesilden nesile aktarılan davranışın birimi nedir? Çünkü birimler olduğu varsayılmaktadır. Hiç kimse bu soruya bir cevap verememiştir. Gordon Taylor, The Great Evolution Mystery, s. 221  


Gordon Taylor'ın da belirttiği gibi, karmaşık davranış biçimlerinin kalıtımsal olduklarını iddia etmek bilimsel değildir. Kuşların yuva yapmaları, kunduzun baraj kurması, arıların petek inşa etmeleri gibi seri olarak bilinçli kararlar, tasarım ve ileri görüşlülük gerektiren karmaşık davranışların kalıtımsal olamayacağının çarpıcı delillerinden bir başkası da kısır işçi karıncalardır.



Karınca kolonisinde yaşayan kısır işçi karıncaların tamamen kendilerine özgü davranış özellikleri bulunmaktadır ve her özellikleri oldukça geniş bir bilgi birikimi ve hesap yapabilme yeteneği gerektirmektedir. Ancak işçi karıncalar bu davranışlarının hiçbirini kalıtımsal olarak elde edemezler. Çünkü işçi karıncalar kısırdırlar ve kendi özelliklerini diğer nesillere aktaramazlar. Öyle ise evrimcilere öncelikle şu soruyu sormak gerekir: İlk olarak kısır işçi karıncalara özgü davranış biçimini edinen karınca bunu bir sonraki nesle nasıl aktardı? Milyonlarca yıldır, sadece işçi karıncalar değil, aynı durumdaki kısır işçi arılar ve kısır termitler de akıl, yetenek, dayanışma, disiplin, işbölümü ve fedakarlık ürünü tavırlar sergilemektedirler. Fakat ilk var oldukları günden bu yana söz konusu canlılar sahip oldukları hiçbir özelliği bir başkasına aktarma yeteneğine sahip değildirler.






Ayrıca bu canlıların gösterdikleri olağanüstü davranışları öğrenerek elde ettiklerini de söyleyemeyiz. Çünkü söz konusu canlıların tümü dünyaya geldikleri andan itibaren bu davranışları kusursuz bir şekilde uygulamaya başlarlar. Herhangi bir konuda belirli bir eğitim süresi geçirmezler, tüm davranışları doğuştan sahip oldukları bilgiler doğrultusundadır. Ve bu, dünyanın her köşesinde yaşayan tüm karınca, balarısı, termitler ve diğer tüm canlılar için geçerlidir. Öyle ise onlara bu davranışlarını kim öğretmektedir? 
İşte Charles Darwin'in de 150 yıl önce sorduğu bu soruyu evrimciler hala cevaplayamamışlardır. Darwin bu çelişkiyi şöyle dile getirmiştir:



Bir tek kuşakta alışkanlıkla birçok içgüdü edinildiğini ve sonra ardından kuşaklara soyaçekimle iletildiğini varsaymak ağır bir yanılgı olur. Bildiğimiz en şaşırtıcı içgüdüler, örneğin balarısının ve karıncaların birçoğunun içgüdüleri, alışkanlıkla kazanılmış olamaz.Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 275



Bir işçi karınca, ya da bir başka eşeysiz böcek, sıradan bir hayvan olsaydı, bütün ıralarının (özelliklerinin) Doğal Seçmeyle yavaş yavaş edinilmiş olduğunu, yani yararlı küçük değişikliklerle doğan ve bunları soyaçekimle döllerine ileten bireylerin varlığını, ve onların döllerinin yeniden değiştiğini ve yeniden seçildiğini vb. hiç duraksamadan kabul ederdim. Ama işçi karınca ana babasından büyük ölçüde farklı bir böcektir, ve üstelik tümüyle kısırdır; bu yüzden art arda edinilmiş yapı ve içgüdü değişikliklerini döllerine iletmesi söz konusu olamaz. Bu durumun Doğal Seçme teorisiyle nasıl uzlaştırılabileceği elbette sorulur. Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 304



Evrimci Cemal Yıldırım ise aynı konu hakkında evrimcilerin içine düştükleri çıkmazı şöyle ifade etmektedir:



Örnek olarak sosyal böceklerden işçi karınca ve işçi arıları alalım. Bunlar üreme bakımından kısırdır; döl vermedikleri için yaşam dönemlerinde edindikleri özellikleri ya da uğradıkları modifikasyonları yeni kuşaklara geçirmelerine olanak yoktur. Oysa bu işçilerin çevreye ve yaşam biçimlerine uyumları son derece ileri bir düzeydedir. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s. 34



Bu itiraflardan da anlaşıldığı gibi canlıların sergiledikleri şaşırtıcı davranışlar ve sahip oldukları içgüdüler evrimsel bir mekanizma ile açıklanamaz. Canlılara ait yetenekler doğal seleksiyon gibi bir mekanizma ile elde edilmiş değildir. Ve kalıtımsal olarak bir nesilden diğerine aktarılmaları da mümkün değildir.



3. İçgüdülerin evrimleşerek canlıyla birlikte değiştiği İddiasının geçersizliği:



Evrim teorisi tüm canlıların birbirlerinden evrimleşerek türediklerini iddia eder. Bu iddiaya göre örneğin sürüngenler balıklardan, kuşlar da sürüngenlerden evrimleşmişlerdir. Ancak unutmamak gerekir ki, her canlı türünün davranış şekli bambaşkadır. Bir balığın davranışları ile, sürüngeninkiler birbirlerinden tamamen ayrıdır. Öyle ise canlının biyolojik özellikleri değişirken, davranışları da mı uygun şekilde değişime uğramıştır?
İşte bu soru evrimcilerin içine düştükleri açmazlardan ve çelişkilerden biridir. Darwin de bu çelişki ve imkansızlığın farkına varmış ve içgüdülerin doğal seçmeyle kazanılıp sonra değişime uğramasını şöyle sorgulamıştı:



... İçgüdüler Doğal Seçmeyle kazanılabilir ve değişikliğe uğratılabilir mi? Arıyı büyük matematikçilerin buluşlarını çok önceden uyguladığı petek gözlerini yapmaya yönelten içgüdü için ne diyeceğiz? Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.186



Bu çelişkiyi balıklardan, sürüngenlerden ve kuşlardan çeşitli türdeki canlılardan örnekler vererek daha açık hale getirebiliriz:



Balıkların tamamen kendilerine has üreme, avlanma, savunma ve yuva yapma yöntemleri vardır. Bu özellikler, suyun altındaki şartlara göre mükemmel bir şekilde ayarlanmıştır. Bazı balıklar üreme mevsimlerinde yumurtalarını deniz altındaki bir kayaya yapıştırırlar ve yüzgeçlerini sallayarak yumurtaların oksijen almalarını sağlarlar.



Kuşlar ise, yumurtalarını özel olarak hazırladıkları çok farklı yapılardaki yuvalarda saklarlar. Ve yumurtalarının gelişimi için de kuluçkaya yatarlar.



Bunun tam tersine bir kara hayvanı olan timsahlar ise, yumurtalarını kumun altına gömerek yaklaşık 2 ay boyunca kuluçka devresinde kalmasını sağlarlar. Bazı balıklar yuvalarını denizaltındaki kayaların içlerine yaparken, karada yaşayan birtakım canlı türleri topladıkları ince dallar ve ağaç kabuklarıyla yüksek dallar üzerinde yuvalar hazırlarlar. Kuşlar ise yuvalarını etraftan topladıkları ot ve çalı-çırpıdan inşa ederler.



Sürüngenlerden türedikleri iddia edilen memelilerin ise üreme şekli, diğer canlılardan tamamen farklıdır. Diğerleri yumurtlama yoluyla ürerken, memeliler yavrularını aylarca karınlarında taşırlar ve doğumdan sonra yavrularını sütleriyle beslerler.



Her bir canlı türünün avlanma şekli de çok farklıdır. Kimi uzun süre pusuya yatar, kimi kendini kamufle eder, kimi ise atak ve hızlı olmanın avantajını kullanır. Görüldüğü gibi karadaki hayvanlar ile denizaltında yaşayan canlıların gösterdikleri davranışlar, birbirlerinden çok farklıdır ve bulundukları koşullara göre de değişmektedir.



Bu durumda canlılar evrimleşirken, aynı zamanda içlerinden gelen sesin, yani içgüdülerinin de büyük değişikliklere uğraması gerekmektedir. Örneğin, madem bir balık, içinden gelen bir sesle yumurtalarını kayalara yapıştırmakta, sonra bunları özenle havalandırmaktadır, o halde bir kara canlısına dönüşme aşamasında "içinden gelen ses" de değişikliğe uğramalıdır. Üstelik bu ses o kadar değişmelidir ki, bu balık birdenbire yüksek yerlerde mükemmel yuvalar inşa etmeye başlasın, yumurtalarının gelişimi için kuluçkaya yatsın!



Elbette böyle bir şey mümkün değildir.


Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.
(Casiye Suresi, 4)
Bu konudaki ciddi bir zorluk da şudur: Eğer bir canlının biyolojik yapısı ve dolayısıyla ortamı değişir de davranış şekli değişmezse o canlı yaşamını sürdüremeyecektir. Örneğin denizde kendini kamufle edebilen bir balık karaya çıktıktan sonra kendine yeni savunma sistemleri bulmalıdır. Üstelik bunun için kaybedecek hiç vakti de yoktur. Tüm davranış tarzı, yaşam şekli, vücut sistemleri ani bir kararla ve hızla değişmelidir. Aksi takdirde kısa süre içinde kendisi ölecek ve dolayısıyla soyu da tükenecektir. Hiçbir bilince sahip olmayan bir canlının böylesine stratejik ve akıl gerektiren kararlar veremeyeceği ise açıktır. Öyle ise tüm canlılar nasıl olup da biyolojik yapılarına ve bulundukları ortama en uygun tavrı gösterebilmektedirler?


Darwin de Türlerin Kökeni'nde teorisine yöneltilen bu eleştiriye şöyle yer vermiştir:



İçgüdülerin kökeni konusundaki bu görüşe şöyle itiraz edildi: "Yapı ve içgüdü değişimlerinin zamandaş olması ve birbirine tümüyle uygun düşmesi zorunludur; çünkü birinin öbüründe uygun bir karşılığı bulunmayan bir değişikliği öldürücü olurdu." Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.302






Görüldüğü gibi hayvanlardaki davranışları, içgüdülerin kökenini evrimsel bir süreçle, tesadüflerle veya "tabiat ana" ile açıklamak mümkün değildir. O halde canlılar varlıklarını sürdürebilmelerini sağlayan özellikleri nasıl kazanmışlardır?



Bu soruya verilecek cevap aslında oldukça açık ve nettir. Canlılar üzerinde basit bir gözlem yapan her insan, bu davranışların hayvanların kendilerinden kaynaklanmadığını ya da ardı ardına gelen tesadüflerin eseri olamayacağını açıkça görebilir. Canlıların gösterdikleri davranışların kaynağı, ne kendi vücutlarında, ne de doğada bulunmaktadır. Açıktır ki gözle görülemeyen bir akıl ve güç, bu canlıların davranışlarını yönetmektedir. Bu akıl ve güç ise, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Allah'a aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder